Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr – Türkiye’nin ilk kadın kurtarma gemisi kaptanı olan 35 yaşındaki Gizem Turan, yaptığı meslekle duyanları şaşkına çeviriyor. 2012 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği bölümünden mezun olan Turan, kısa stajlarını konteyner gemilerinde, uzun stajını ise kimyasal tanker gemisinde tamamladıktan sonra, konteynerciliğin dinamizminin kendisine daha çok uyduğuna karar verdi ve 7 sene boyunca İzmir’in en bilindik Türkiye’nin de en büyük firmalarından birinde çalışarak ikinci kaptanlığa kadar yükseldi. Bu dönemde birçok farklı ülkeyi ziyaret eden ve farklı anılar biriktiren Gizem Turan, 7 ay boyunca tersane kaptanlığı da yaptı ve şu anda çalıştığı kuruma Türkiye’deki ilk kadın kurtarma gemisi kaptanı olarak adım attı.
Kaptanlık oldukça farklı bir meslek ve bu fark daha okul yıllarında başlıyor. Öğrenciler, 4 yıllık üniversite eğitimi hayatları boyunca ilk yaz tatilinden başlamak üzere zorunlu stajlarını tamamlamak durumundalar. Dolayısıyla aslında daha okurken meslek hayatına girmiş oluyorlar. Okuldaki düzen de deniz ve gemi hayatına paralel olarak biraz daha askeri eğitim kurallarına uygun oluyor. Mezun olup mesleğe başladıklarında aslında çalışma ortamları hakkında çoktan fikir sahibi olmuş, gemilerde birkaç defa bulunmuş oluyorlar. Bu süreçlerden geçerken uzun yıllar geçtiği için o sırada zaten adapte olmuş, zorluklarla başa çıkmayı da öğrenmiş oluyorlar. Gizem Turan, kaptan olma aşamalarını şu sözlerle anlattı:
“4. kaptan olarak başlanılan meslek yaşamı, 3. kaptan, 2. kaptan ve en son kaptan Süvari Bey yahut yeni yeni lügata girmiş olan Süvari Hanım olunarak devam ediyor.”
‘FIRTINADA NEDEN BU İŞİ YAPTIĞINIZI SORGULARSINIZ’
Mesleğinin en zorlu yanının hep uzakta olmak ve bir şeyleri kaçırmak olduğunu söyleyen Gizem Turan, “Siz çoğu zaman telefonunuzun bile çekmediği yerlerde seyir halindeyken bıraktıklarınızın hayatı bir şekilde devam eder ve bunu kaçırırsınız. Bolca özlersiniz. Havalar güzelken her şey nispeten yolundadır, her gün o masmavi manzaraya uyanmak güzel gelir ama hava bozup fırtına çıktığında ve günlerce sallandığınızda neden bu işi yaptığınızı sorgular, sonra fırtına geçince hepsini unutup devam edersiniz” diye konuştu.
Yıllarca uzak yol diye tabir edilen yurt dışına sefer yapan büyük yük gemilerinde yoğun bir tempoyla çalışan Gizem Turan, “Gemilerde ciddi bir çalışma ortamı var. Açık denizde olan yüzer bir vasıtasının her şeyinden iş bölümüyle o gemi üzerindeki ekip sorumlu, bakım tutumundan yük hesabına, liman operasyonlarından liman işlemlerine vs. meydana gelen ve gelebilecek her şeyin çözümünün yine sizde olduğu bir ortam. Haliyle bu disiplin ve ciddiyet gerektiriyor” dedi.
“Şu an görev aldığım gemiler tamamen farklı. Ben şu an herhangi bir geminin başına gelen acil bir durumda onlara yardım etmekle görevliyim. Çok daha ciddi bir sorumluluğu olan, hep bir acil durum ve olay yönetiminin gerektiği bir noktadayım. Bu operasyonlarda sakinliği korumak en önemli nokta diye düşünüyorum, zaten karşımızda genelde acil durum içerisinde paniklemiş bir gemi ve mürettebat oluyor. Şanslıyım ki karakter olarak zaten hep soğukkanlıyımdır.”
‘BEN BU İŞE GİRDİĞİMDE NADİRDİ, ŞİMDİ ARTIYOR’
Meslek ve gemi ortamı halkında okul zamanında bir fikir edinse de, ilk gidişlerinin ailesi için büyük bir belirsizlik ve endişeli olduğunu dile getiren Gizem Turan, “Gemi kontratları minimum 3-4 ay ile başlar ve gemi tipine bağlı olarak 6-7 ayları bulur. Yani gidip aylarca o gemide yaşar, gemi nereye gidiyorsa oraya gidersiniz. Tabii zor alıştılar. Günde defalarca yapılan telefon konuşmaları, İzmir uğrağı olan gemilerimde onlara kısa gemi ziyaretleri derken, gemiyi ve yaşadığım yeri, birlikte çalıştığım insanları tanıdıkça rahatladılar” dedi.
Son yıllarda sektörde kadınların sayısında artış olduğunu söyleyen Gizem Turan, “Bizim girdiğimiz yıllarda daha nadirdi rakamlar, fakat artık sosyal medyanın da etkisiyle bilinilirliği arttı ve çok daha fazla talep var. Gemidekiler bile yeni yeni kabullenmeye başladılar. Mesela denizcilere hâlâ ‘gemi adamı’ denir, bu yavaş yavaş tıpkı iş insanı gibi değiştirmeye çalıştığımız bir tabir, ‘gemi insanı’ olarak” ifadelerine yer verdi.
‘HİÇ PİŞMANLIK HİSSETMEDİM’
“Gemi yüzen bir küçük dünya, oradaki 20 kişinin hareketli dünyası. Bizim rutinimizde olan birçok şey dışarıdan bakınca muhtemelen enteresan” diyen Gizem Turan, “Cezayir Alger Limanı’nda operasyon bitimini takip eden kalkış öncesi güvertede fenerle gerekli kontrolleri yaparken, 3 kat konteynerin üzerine çıkıp saklanmaya çalışan 3 adet kaçak fark ettik. Avrupa’ya kaçmak isteyenler bir sonraki limanımızın İspanya olduğunu öğrenmiş, fark edildiklerini anladıkları an kaçmaya başladılar tabi. Hatta biri aşağı güverteye düşerek yaralandı. Şansımız henüz hâlâ limanda oluşumuzdu, uğraşlar sonucu bir şekilde kaçakları yakaladığımız sırada liman yetkilileri ve güvenlik çağırıldı. Onlar da polis ve ambulansı çağırdılar, kaçaklar sorgulanarak hepsinin tespit edildiğinden emin olunduktan sonra götürüldü. Seyre çıkmadan durumun farkına varıp onları limanda tahliye edebilmiş olmamız gemi açısından çok büyük bir şanstı. Yoksa sonradan tehlikeli bir duruma yol açabiliyorlar, denizciler bilir” diye konuştu.
Çocukluk hayalinin kaptanlık olmadığını, çocukken aslında hep vali olmak istediğini söyleyen Gizem Turan, “Üniversite sınavı yılında öğrendiğim ve bana çok cazip gelmiş bir bölümdü. Zamanla yaptıkça da tüm zorluklarına rağmen sevdim. Severek yaptığım için de başarılı oldum sanırım. Tabii ki çok zorlu kış hava koşullarında o anın içindeyken ‘Neden daha kolay bir iş seçmedim ki?’ diye söylendiğim zamanlar oldu muhakkak ama anlıktı bunlar, hiç ciddi anlamda bir pişmanlık hissetmedim” dedi.
‘MESLEĞİMİ DUYANLAR ÇOK ŞAŞIRIYOR’
Mesleğini duyanların çok büyük bir şaşkınlık yaşadığını söyleyen Gizem Turan, “Şaşkınlık yaşıyorlar ama bunların hepsi güzel bir gülümsemeyle birlikte oluyor. Hem çok duyulan bir meslek değil, hem bir kadının ağzından duyuyorlar. bir de üzerine çıtı pıtı birinden duyuyorlar. Haliyle çok şaşırıyorlar” yorumunu yaptı.
“Denizcilik hayattan çok fedakarlık isteyen bir meslek. Beyaz üniforma büyüsüne kapılıp seçilmemeli. Sonra bu meslekte kadın olmak karşı tarafta hep bir ön yargı oluşturuyor. Genel itibarıyla işimiz bir vasıtayı yürütmek olsa da yeri geldiğinde fiziki güç gerektiren ya da bakım tutum gibi görevlerde de bulunmamız gerektiği için sanki kadın olarak yapamazmışsınız algısı oluyor. Ben bu yüzden kendimi hep diğer meslektaşlarımdan daha çok çalışmak zorunda hissetmişimdir, bir çeşit ispatlamaydı belki. Kadın kimliğinizi kaybetmek zorunda olmadığınızı bilerek ama bunu ön plana da çıkarmadan çalışabilmeyi dengelemek gerekiyor. Ancak çok isteyince oluyor, kendilerine güvenip gerisinden korkmasınlar.”